Posts filed under ‘Kur’an-ıKerim’

Kur’ân Ahlakında Erkek Karakteri.

Kuran ahlakının yaygın olarak yaşanmadığı bir toplumda insanların karakterini belirleyen başka etkenler de vardır. Buna bir örnek olarak ‘erkek adam dediğin…’ diye başlayan anlayış verilebilir. Bu mantığa göre, erkek karakterinin ilk prensibi daima üstün olmaktır. Bu anlayışa sahip toplumdaki diğer etkenler de zaten erkeğin bu üstünlük iddiasını destekleyecek niteliktedir. Kısaca, bu ve buna benzer mantıkların sonuçları, gençleri gerçek anlamda sevgi, saygı, merhamet gibi üstün ahlaki özelliklerden uzaklaştırmaktadır. Tüm bunların yanında gençlere verilen eğitimin de önemli bir yeri vardır. Bu da zaman zaman haklı olanın değil güçlü olanın üstün olduğunu savunan, zayıf ve aciz insanların toplumdan silinmesini öngören, insanlara şefkatsizlik, acımazsızlık, çıkarcılık telkini yapan Darwinist öğretilerin gençlere sistematik olarak telkin edilmesidir.
(daha…)

Temmuz 27, 2007 at 23:30 Z 7 yorum

Ölüm ve Sonrası HAkkında.

Hicretin 9. senesi Muharrem ayı idi. Medine’ye gelen heyetlerden biri de on kişilik Benî Esed Kabilesi idi. Müslüman olduklarını Resûl-i Ekrem Efendimize arzettikten sonra şöyle dediler:

“Yâ Resûlallah! Herkes kıtlık ve kuraklık içinde sıkıntıdan kıvranırken, biz kendi rızamızla kalkıp geldik. Başka kabileler gibi seninle harp etmeden Müslüman olduk.”1

Bu sözleriyle Peygamber Efendimizin, Müslüman olduklarından dolayı kendilerine minnettâr kalması gerektiğini ifade etmek istiyorlardı. Bu minnettarlık sebebiyle de bol ihsana mazhar olmayı ümit ediyorlardı. Henüz Müslüman olduklarından ve İslâmın engin ruhuna vakıf bulunmadıklarından dolayı bu tarz bir tavır takındıkları muhakkaktı.

Halbuki, iman etmekle ancak kendilerine fayda temin etmiş oluyorlardı. Bu sayede ebedî hayatlarını mahvolmaktan kurtarmış oluyorlardı. İman etmekle Resûl-i Ekremin şahsına elbette bir fayda temin etmiş değillerdi. Bu sebeple bu tarz davranışları son derece yersizdi ve İslâm ruhuna uygun değildi. Nâzil olan âyet-i kerime bunu açıkça ortaya koydu:

“Onlar İslâma girmekle seni minnet altında bırakmak istiyorlar. De ki: Müslümanlığınızı başıma kakmayın. Eğer îmânınızda sâdıksanız, sizi îmâna kavuşturduğu için asıl sizin Allah’a minnetar olmanız gerekir.”2

Mü’minin vazifesi, kâinatta en büyük ve en yüksek hakikat olan îmânı elde etmiş olmasından dolayı, Cenâb-ı Hakka şükür ve hamddır. Bunun dışında îmânına mukabil hiç bir maddî-mânevî menfaat beklememeli, hattâ kalben dahi arzu etmemelidir. Zira, îmân nimetine kavuşmanın ve Müslümanlık şerefiyle şereflenmenin karşılığı olarak verilecek mükâfat uhrevîdir. Ancak, o âlemde Cenâb-ı Hak fazl ve keremiyle bu eşsiz mükâfatı ihsan eder.

İmân ve Kur’an’a ait hizmetlerin sevap ve mükâfatları da uhrevîdir, âhirette verilir. Binâenaleyh, hem îmân edip Müslüman olan, hem de Kur’an ve İslâmiyete hizmet eden Müslüman, bu hizmetlerinden dolayı dünyevî bir mükâfat ve menfaat beklememelidir. Bekleyip kalben arzu ettiği takdirde dindeki ihlâsını kaybetmiş sayılır. İhlâsın zayi olması ise, ibâdetlerin makbuliyet sırrını ortadan kaldırır. Allah korusun, insanı mânen müflis duruma sokabilir. Bunun yanında imân ve Kur’an’a hizmet eden bir insan, istemediği ve kalben arzu etmediği halde maddî bir mükâfata bu hizmetinden dolayı nâil olsa, bunu, Cenâb-ı Hakkın kendisine bir ihsanı bilip verenlerin minneti altına girmemelidir. Ayrıca “Bu maddî menfaat ve ücret dinî hizmetimden dolayı veriliyor” hissine de kapılmamalıdır.

1. Tabakât, 1:292; İbn-i Kesîr, 4:170
2. Hucûrat Sûresi, 17.

*sorularla islamiyet

Temmuz 20, 2007 at 23:30 Z Yorum bırakın

A’raf sûresinde geçen a`raf ehli kimlerdir?

Araf`la ilgili izaha geçmeden önce, Araf Suresinde geçen “Araf” ve “Araf ehli” hakkındaki ayet meallerini verelim. Cennetliklerle Cehennemliklerin durumu ve aralarındaki konuşmaların zikredildiği ayetlerden sonra “Araf”la ilgili şu ayetler yer almaktadır:

Cennet ile Cehennemin arasında bir sur vardır. Orada bulunan A`raf ehli kimseler, Cennet ve Cehennem ehlinin hepsini yüzlerinden tanır. Onlar Cennet ehline, ‘Size selam olsun` diye seslenirler. Kendileri Cennete girmemiş, fakat girme iştiyakı içindedirler.

Gözleri Cehennem ehline çevrildiğinde ise, ‘Ey Rabbimiz!` derler. ‘Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma.

A`raf ehli, yüzlerinden tanıdıkları Cehennemliklere seslenirler ve derler ki: ‘Ne dünyadaki taraftarlarınızın çokluğu, ne servetiniz, ne de büyüklük taslamanız size bir fayda vermedi.` Allah onları rahmetine eriştirmez diye yemin ederek küçümsediğiniz kimseler şu Cennet ehli olan zayıf ve fakir mü`minler miydi? Siz de ey mü`minler girin Cennete. Size ne bir korku vardır, ne de mahzun olursunuz.” (1)
(daha…)

Temmuz 20, 2007 at 23:30 Z Yorum bırakın

Kabir Azabı (Hurafeler)

Yeni bir internet hurafesi daha:

Amerikalı maktul, “kabir azabı kurbanı”na nasıl dönüştü(rüldü)?

Şimdi anlatacağım “internet efsanesi”nin Türkiye kamuoyunda yayılışının yaklaşık üç-dört aylık bir geçmişi var. Ancak, bu kısa süre zarfında ülke çapında o kadar çok insanın elektronik posta adresine gönderildi ki (görüp de ibret almam için bana bile ardarda üç-dört kez geldi!) milyonlarca kişi bu tüyler ürpertici öyküyle şimdiden tanışmış durumda…
(daha…)

Haziran 26, 2007 at 23:30 Z 5 yorum

İslamda Bilim ve Teknoloji.

Otomatik kapılar, kuyulardan motorsuz su çeken aygıtlar, demir, kalay ve kurşun gibi metallerin hassas belirlenmiş yoğunlukları, zamanın göreceliği, pnömatik aletler, otomatik kontrol sistemleri… Bunların hiçbiri, içinde bulunduğumuz yüzyılın keşifleri değildir; bunlar, 6-7 yüzyıl öncesine ait buluşlardır.

Bilim ve teknoloji, yaşadığımız yüzyılda dünya tarihini etkileyecek önemli gelişimlere ve değişimlere vesile oldu. Tüm ülkelerde, yaşam koşullarını köklü ve süratli bir şekilde etkileyen teknoloji, artan dünya nüfusunun pek çok sorununa çözüm getirdi.

Dünyanın bugünkü medeniyet seviyesinde büyük payı olan bilim ve teknolojinin tarihi gelişimi de son derece hızlı oldu.

Peki, bilim ve teknolojinin önderliğini üstlendiği uygarlık ve kültür alanındaki bu değişimin tarihsel başlangıcı hangi dönemlerde başlamıştır?
(daha…)

Nisan 16, 2007 at 23:30 Z 2 yorum

Peygamber(s.a.v.)in katlandığı sıkıntılar

Peygamber(s.a.v.) efendimizin inancı uğruna katlandığı sıkıntılar nelerdir?

Kâinatın Efendisi’nin (s.a.s.) başına gelenler, az çok bütün mü’minlerin malûmudur. Fakat bütün bu belâ ve musibetler onları dâvâlarını anlatmaktan alıkoyamamış, aksine onlar sabır ve sebatla Allah’ı ve O’nun emirlerini tebliğde berdevam olmuşlardır.

İşte peygamberlere ait bu umumî gaye ve vazife Kur’ân’da şöyle dile getirilir: “Onlar öyle seçkin kimselerdir ki, Allah’ın buyruklarını tebliğ ederler, O’nu sayıp, O’ndan çekinir ve O’ndan başka kimseden çekinmezler. Hesaba çeken olarak Allah yeter.” (Ahzab, 33/39)

Allah Resûlü’nün, bu ulvî vazifeyi yüklendikten sonraki bütün hayatı dini tebliğle geçti. O kapı kapı dolaşıyor ve mesajını kendilerine tebliğde bulunabileceği âşina sima ve gönüller arıyordu. (daha…)

Nisan 10, 2007 at 23:30 Z 2 yorum

özürsüz olarak namzlar birleştirilebiliniyor mu?

Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in hac ve yolculukta namazları cemettiğini gördük. Mezhep imamlarının bu hadislerden istifadeyle vardıkları değişik hükümleri de zikrettik. Ve gördük ki, hiç bir mezhepte özürsüz olarak namazları cemetmek câiz değildir. Fakat bununla beraber, İbnu Abbas (r.a.)’ın bir rivâyetine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) özürsüz olarak da iki namazı cemetmiştir. Ama hiç bir mezhep bu hadîsle amel etmemiştir. Şimdi biz bu hadîsi ve daha sonra da bu hadîs hakkında ulemânın, özellikle Hanefî ulemâsının görüşlerini zikredeceğiz:
(daha…)

Mart 13, 2007 at 23:30 Z 2 yorum

hastalık sebebiyle namazlar birleştirilmişmidir? cem edilmişmidir?

Yine Hz. Peygamber (s.a.s.)’in çok kere hastalandığı halde, hastalık sebebiyle namazları birleştirdiğine dair açık bir rivâyet nakledilmemiştir.

Mart 13, 2007 at 23:30 Z Yorum bırakın

Mezheplere göre Namazlar nasıl birleştirilir?

Namazların cemedilmesi meselesine temas eden rivayetlerin çokluğu, farklılığı ve değişik yorumlara kâbil oluşları gibi durumlar, ulemânın bu mevzuda değişik sonuçlara varmasına sebep olmuştur. Mezheplerin, bu meseledeki görüşleri şöyledir: (daha…)

Mart 13, 2007 at 23:30 Z Yorum bırakın

iki namaz nasıl birleştirilerek kılınır?

Öğle namazı ile ikindiyi öğlenin vaktinde (cem-i takdîm) veya ikindinin vaktinde (cem-i te’hir) birleştirerek kılmak, aynı şekilde, akşam ile yatsıyı birbirinin vaktinde birleştirerek kılmak câizdir. Fakat bu cevaz mutlak olmayıp, belirli şartları vardır. (daha…)

Mart 13, 2007 at 23:30 Z Yorum bırakın

Older Posts


Kitap indir

Gençliğin imanını sorularla çaldılar Pdf formatında indirmek için resmin üzerine tıklayınız. Kitap hakkında daha fazla bilgi edinmek yada farklı formatta indirmek için buraya tıklayınız.

Blog Stats

  • 2.212.248 hits

GençMücahid.Net